Tarih : 21.02.2016 17:19:54
Evet, İmam Ali (a.s)'nin böylesine bir işi delisiz olarak yapmış olması düşünülemez. İmam Ali (a.s)'nin böylesine azametli ve yüce ve tarihi olan bu mektubu yazdığı kimsenin de bazı özelliklere ve yüce bir şahsiyete sahip olması gerekmektedir. Malik Eşter'in yüce şahsiyet ve makamını anlamak için her şeyden önce İmam Ali (a.s)'nin onun hakkında buyurmuş olduğu sözlere bakmamız gerekmektedir.
Bildiğimiz gibi Malik Eşter, İmam Ali (a.s) tarafından kendi hükümeti zamanında Mısır'a vali olarak gönderilmiştir. Aynı şekilde bildiğimiz gibi Malik Eşter Mısır'a giderken görev yerine yakın bir yerde Muaviye'nin görevlendirmiş olduğu kimseler tarafından zehirlenerek şehit olmuştur. Elbette İmam Ali (a.s), Malik Eşter'in görev yerine ulaşamayacağını ve şehit olacağından dolayı emirnameyi Mısır'da uygulayamayacağını bilmekteydi. Buna rağmen bu yüce sahabenin şahadet haberini İmam (a.s)'a getirdiklerinde ve onu, Malik Eşter'in ölümünün nasıl acı olduğundan haberdar ettiklerinde, İmam Ali (a.s) bu olayı gaybi olarak önceden bilmesine rağmen çok derin bir acıya boğulmuştur ve ne kadar üzgün olduğu onun mübarek yüzünden anlaşılmaktaydı. Tam bu sırada Malik Eşter'in şahsiyeti hakkında en güzel ve açık tabir olan şu sözü buyurmuştur:
"لقد کان لی مثل ما کنت لرسول الله"
"Ben Allah Resulü (s.a.a) için nasılsam Malik Eşter de benim için öyleydi."
İmam Ali (a.s)'nin bu derin ve anlamlı sözüne dikkat ettiğimizde Malik Eşter'in nasıl yüce bir makama ve eşsiz bir şahsiyete sahip olduğunu anlayabiliriz. Bu söz, masum bir imamın sözü değil midir ve masumların sözlerinde hiçbir zaman mübalağa ve abartma olmadığı ve söyledikleri her şeyin hakikatin ta kendisi olduğu doğru değil midir?! Görüldüğü gibi İmam Ali (a.s) nasıl da Malik Eşter hakkında zerre kadar mübalağa ve abartmada bulunmadan ve eksiltmeden söz söylemektedir. Öyle ki; Malik Eşter'i kendisinin Allah Resulü (s.a.a) yanındaki makam ve değeri ile eş değerde tutmaktadır. Buna göre, bu güzel ve anlamlı sözden şu neticeye varılmaktadır: Nasıl ki Emire'l Müminin Ali (a.s) Peygamber Ekrem (s.a.a)'in mektebinin en yüce, layık ve kâmil öğrencisi ise ve nasıl ki hiç kimse Emire'l Müminin Ali (a.s) kadar Peygamber Ekrem (s.a.a)'e yakın değil ise, Malik Eşter de İmam Ali (a.s)'nin mektebinin en yüce, layık ve kâmil öğrencisi ve o hazrete en yakın olan bir şahıstı. Çünkü İmam (a.s)'ın bu tabiri, Malik Eşter hakkında en değerli nitelendirmeyi yapmış ve onun için en yüce ve yüksek makamı öngörmüştür. Öyle ki; başka hiç kimse onun sırasında yer almamıştır. Çünkü İmam Ali (a.s) başka hiç kimse için böyle bir tabir kullanmamıştır.
Malik Eşter'in makam ve liyakati hakkında elimizde bulunan diğer bir değerli söz ve tabir ise yıllar önce (yaklaşık yarım asır) Peygamberimiz (s.a.a) tarafından beyan edilmiştir. O zamanlar hiç kimse bu tabirin kimin hakkında olduğunu bilmiyordu. Ancak yıllar geçtikten ve Peygamberimiz (s.a.a)'in gelecek hakkında buyurduğu şeyler gerçekleşince bu tabir de gerçekleşmiş ve Allah Resulü (s.a.a)'nün bu sözünün Malik Eşter hakkında olduğu ortaya çıkmıştır.
Olayın aslı, -İslam tarihi kitaplarında az bir ihtilafla- aşağıda zikredildiği gibidir:
Resulullah (s.a.a)'ın yüce sahabelerinden olan Ebuzer şöyle demektedir: "Bir gün, Resulullah (s.a.a)'ın dost ve sahabelerinden bir grup ile birlikte onun huzurunda oturmaktaydık. Resulullah (s.a.a) orada oturanlara hitaben şöyle buyurdu: "Sizlerden biri, bir gün kuru ve şehirden uzak bir çölde ölecektir. Onun ölümü esnasında yanında onu gusledecek, kefenleyecek ve defnedecek hiç kimse bulunmayacaktır. Ancak o sırada Allah'ın bir grup salih kulu o ıssız çöle gelerek onun gusül, kefen, defin ve bütün İslami merasimlerini izzetli ve saygılı bir şekilde yerine getireceklerdir."
Resulullah (s.a.a)'ın bu sözü söylediği gün orada hazır bulunanlardan kimi kastettiğini hiç kimse anlamamıştı. Ancak zamanın geçmesiyle bu konu açıklığa kavuşmuştur.
Yıllar geçip Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra Ali (a.s) evde oturmaya mahkûm edildi. İslam hükümeti elden ele geçerek üçüncü kişiye (Osman) ulaştı. Herkesin de bildiği gibi, Ebuzer üçüncü halife Osman tarafından suyu ve bitkisi olmayan Mekke ve Medine arasındaki "Rebeze" adlı bir çöle sürülmüştür. Ebuzer az sayıdaki ailesi ile bu kuru çölde yaşamak zorunda kalmıştır. Yavaş yavaş aile bireyleri vefat etmiş ve Ebuzer geride kalan bir kızı ile bu kuru çölde dertli ve sıkıntılı bir şekilde ölene kadar yaşamaya devam etmiştir.
Ebuzer, öleceğini anlayınca kızına şöyle dedi: "Şimdi Peygamber (s.a.a)'in gurbette kuru bir çölde tek başına öleceğini haber verdiği kimsenin kendimin olduğunu zannediyorum. Çünkü o gün Peygamber (s.a.a)'in yanında bulunanlar benden önce birer birer öldüler. Onların hepsinin ölümü de bir şehirde, bir köyde veya abat bir yerde gerçekleşmiştir. Onlardan geriye kalan ve son anlarında böylesi bir çölde bulunan tek kimse benim. Ama kızım üzülme! Çünkü Resulullah (s.a.a), ölümüm anında Allah'ın bir grup salih kulunun yanıma geleceği haberini vermiştir. Sen benim ölümümden sonra yolun kenarına giderek onları bekle! Geldikleri zaman başıma gelen olayları onlara anlat ve onların benim yanıma geleceklerinden emin ol!"
Ebuzer'in kızı şöyle anlatmaktadır: "Babamda ölüm belirtilerini gördüğümde yolun kenarına gittim. O tenha yolda hiçbir insan belirtisi yoktu. Ama belli bir süre sonra uzaktan bize doğru bir kafilenin yaklaştığını gördüm. Yanıma geldikleri zaman o kafilenin önderinin Malik Eşter olduğunu gördüm. Onlar beni görünce durdular ve ben de başımızdan geçen olayları onlara anlattım ve onlara, Resulullah (s.a.a)'ın yüce sahabelerinden olan babam Ebuzer'in ölmek üzere olduğunu söyledim. Malik Eşter ve yanındakiler hemen benimle birlikte gelerek Rabbinin huzuruna gitmiş olan babamı bütün İslami kural ve ölçülere uyarak saygılı ve izzetli bir şekilde defnettiler."
Bu anlattıklarımızdan anlaşıldığı üzere Resulullah (s.a.a) Malik Eşter'den Allah'ın salih bir kulu olarak bahsetmiştir. Ne mutlu o yüce şahsiyete sahip olan Malik Eşter'e ki; Resulullah (s.a.a) onun hakkında böylesi övgülerde bulunmuştur.
Şimdi burada Muaviye'nin sözlerini zikretmemiz çok yerinde olacaktır. "Eğer düşmanın diliyle övülürsen, işte bu güzeldir." deyimine göre; kendi rakibine karşı kalbinde son derece büyük bir kin beslemesine rağmen onu övmesi, övülen kimsenin gerçek şahsiyetine dair en iyi delildir. Daha önce de dediğimiz gibi Malik Eşter, Muaviye'nin haince yapmış olduğu planla zehirletilerek şehit edilmiştir. Malik Eşter'in şahadet haberi Muaviye'ye ulaştığında bu haberi sevinçli bir haber olarak kendisi gibi olan halka duyurmak için hemen minbere çıkmıştır.
Muaviye Malik Eşter'in şahadetini şu şekilde beyan etmiştir: "Ey insanlar! Bilin ki Ali b. Ebi Talip'in iki kolu sayılan iki yareni vardı. Bugün onun her iki kolu da kesilmiştir ve tamamen kolsuz kalmıştır. Onun bir kolu, Sıffin Savaşı'nda ölen (şehit olan) Ammar Yasir idi. Diğer bir kolu ise, Malik Eşter idi ve onun da ölüm (şahadet) haberi bugün bana gelmiştir. Artık Ali tamamen kolsuz kaldığı için sevinçli olun!"
Görüldüğü gibi Muaviye bilinçsiz bir şekilde Malik Eşter'i övmüştür. Bu da Malik Eşter'in makam ve şahsiyetini göstermektedir. Çünkü Muaviye Malik Eşter'den İmam Ali (a.s)'nin ikinci kolu olarak bahsetmektedir. Düşmanlar dahi Malik Eşter'in İmam Ali (a.s)'nin en yakın ve en layık yarenlerinden olduğunu bilmekte ve bunu itiraf etmekteydiler.
Şimdi de İslam hükümetine ait olan ve Müminlerin Halifesi İmam Ali (a.s)'nin Malik Eşter'i vali olarak atadığı şehir hakkında açıklama yapmamız yerinde olacaktır.
“Mehdi'nin zuhurunu beklemek
en büyük amellerdendir.”
Hz. Muhammed s.a.a